Şimdilik onları bir yana bırakıp (Belki de Tarım Yazarımız Ali Ekber Yıldırım’a havale edip) turizmden yürüyelim...Antalya’nın bu alandaki rolü öylesine önemli ki, Türkiye’de turizmi geliştirme adına her ne yapılıyorsa mutlaka bu şehrin de adı geçer, ister istemez.
Örneğin “sadece kum, deniz ve güneş ile buraya kadar, yeni
şeyler bulmak lazım” denilerek yeni arayışlara girildiğinde...
Kültür turizmi, sağlık turizmi, spor turizmi, yayla turizmi,
gastronomi turizmi vs. alanlarında atılmış adımlara Antalya bir şekilde ev
sahipliği yapagelmiştir.
Antalya’da kültür turizmi adına müzik ve film festivalleri
var.
Elmalı Tekke Köyü’ndeki (Yarım asırdır köy diye bildiğim
yere mahalle demeye dilim bir türlü dönmüyor!) Abdal Musa Şenlikleri’ni de
inanç/kültür turizmi başlığı altına koymak mümkün.
Spor turizmi denilince Avrupa ve Asya ülkelerindeki spor
kulüplerinin kış kamplarını yapmak için arayıp da bulamadıkları Akdeniz
kıyılarındaki devasa turistik tesisler akla geliyor. Hatta sadece yaz turizmi
değil, Saklıkent Kayak Merkezi ile kış turizminde de adından söz ettiriyor
Antalya.
Spor turizmi adına Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Yarışları’nın
en çok ilgi çeken etaplarından bir kısmı bu şehirde. Düzenlenen çeşitli Golf
Turnuvaları ile başta Kırkpınar Yağlı Güreşleri’nden daha eski bir tarihe sahip
Elmalı Yeşilyayla Güreşleri olmak üzere, ünü il sınırlarını da aşan yerel spor
etkinliklerini de bunlara ekleyebiliriz.
Sağlık turizmi alanında ise spesifik olarak bu amaca hizmet
eden terapi merkezlerini de bünyesinde barındıran tesisleri örnek göstermek
mümkün. Tabii bir de tatil ve tedaviyi bir arada sunan diş tedavisi ve estetik
operasyonlar gibi hizmetleri de içeren seyahat imkanlarını...
Hatta ve hatta yaygın olarak bilinmese de, Antalya’da
meraklılarının sektirmeden her yıl gelip konakladığı yoga otelleri bulunduğunu
da söyleyelim.
Antalya Ticaret Borsası’nın liderliğinde 10 yıldan bu yana
gerçekleştirilen ve sadece Antalya’nın değil, 81 ilin ayrı ayrı temsil edildiği
Yöresel Ürünler Fuarı YÖREX de bir yanıyla ‘gastronomi turizmi’ başlığı altına
girmeyi hak ediyor aslında.
Tüm bunlar ve yazamadıklarımız bir yana Türkiye’de Antalya
ve turizm denilince akla ilk gelen başlık hiç kuşkusuz turist sayısında ve
turizm gelirindeki artış ya da azalışlar olur. En çok ziyaretçi gönderen ülkeler
listesi de her yıl mutlaka ayrıntılı şekilde irdelenir ve bu tablonun nasıl
geliştirilebileceği üzerine kafa yorulur. Bu haberlerde başrollerden biri
mutlaka Antalya’ya aittir...
Her neyse...
Yılbaşında başlayıp 11 Mart 2020 itibariyle Türkiye’de de varlığı
resmen doğrulanan koronavirüs salgını Antalya’yı da ciddi şekilde etkiledi.
Özellikle insan hareketlerine getirilen kısıtlama turizm
hareketliliğini sıfırladı. 1 Haziran 2020 itibariyle yeniden normale dönüş
hazırlıkları başlayınca Antalya’da ilk hareketlenen sektör kuşkusuz turizm.
Ancak...
Tanıyanlar bilir, mesleki faaliyetlerimde meselelere pozitif
bakmaya çalışırım.
Yine öyle yapmaktan yanayım. Ancak okuduklarımız ve onun da
ötesinde duyduklarımız, Antalya’nın sağlık açısından ciddi bir tehdit altında
olduğunu düşündürüyor.
Geçtiğimiz günlerde Antalya’nın komşu illerinden Konya’nın
Çumra ilçesi belediye başkanı Halil Oflaz hayatını kaybedince gözler belediye
başkanlarına çevrildi.
Bu arada Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek
ile Alanya Belediye Başkanı Adem Murat Yücel’in de koronavirüse yakalandıkları
açıklanmıştı. Konyaaltı Belediye Başkanı Semih Esen, çok yakınındaki belediye
yetkililerinde koronavirüs teşhis edilince kendini karantinaya aldı.
Manavgat Belediye Başkanı Şükrü Sözen de Büyükşehir Belediye
Başkanı Böcek’in koronavirüse yakalandığı tespitinden sonra kendisini bir
haftalığına karantinaya alanlardan. Muratpaşa Belediye Başkanı Ümit Uysal’ın
yaptırdığı testlerin sonucu negatif çıkarken, Gazipaşa Belediye Başkanı Mehmet
Ali Yılmaz da kendisini izole etmek zorunda hissetti.
Bir ildeki koronavirüse yakalanan yöneticilerin sayısı,
toplam nüfus içindeki salgına yakalanma oranını birebir yansıtmasa da bir fikir
verir kuşkusuz.
Bu arada kulağımıza gelenler sadece yöneticilerle ilgili
değil. Antalya’daki turistik tesisler sosyal mesafe, maske ve temizlik merkezli
salgın önlemlerini alarak faaliyet gösteriyor elbette. Zaten oteller, virüse
karşı beklenen seviyede önlem aldığını gösteren sertifikalar ile faaliyet
göstermek durumunda.
Yine de gelen bilgiler, kentteki turizm tesislerinde
çalışanlar ile buralarda konaklayan turistler arasında ciddi sayıda koronavirüs
vakası bulunduğu yönünde.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın açıklamalarından, ülke
genelinde koronavirüs vakalarındaki artışı zaten izliyoruz. Antalya’nın durumu
ise çok daha özel. Çünkü 1 Haziran 2020 öncesi Türkiye’nin en az vaka görülen
illeri arasında yer alan Antalya’ya en çok turist Rusya’dan geliyor. Ve
yıllardır Türkiye’nin turizm partnerleri arasında yer alan Rusya halen dünyada
en fazla salgın vakasına rastlanan ülkelerden biri.
Temmuz ayından itibaren turist ağırlamaya başlayan
Antalya’ya gelen yabancı ziyaretçi sayısı, Ağustos ayında ciddi seviyelere
ulaştı. Her ne kadar olağan dönemlerdeki sayının henüz yüzde 10-15’i
seviyesinde olsa da ağırlanan turist sayısı azımsanmayacak seviyede.
Antalya, turizmin yerel ekonomiye katkısını aşağıya çeken
“Her şey dahil - All Inclusive” tatil sisteminin hakim olduğu bir ildir ve bu
durum yıllardır eleştirilir. Herkes “Virüs salgını, turizm anlayışını
değiştirecek, kitle turizminin yerini butik hizmetler alacak, dolayısıyla her
şey dahil sistemi gözden düşecek” diye beklerken şu yaşananlara bakar mısınız?
Bize göre, Vali Ersin Yazıcı ve Belediye Başkanı Muhittin
Böcek başta olmak üzere, ildeki bütün yöneticilerin Antalya ve turizm adına
kötü tecrübeler yaşanmaması için daha sıkı önlemlere imza atmaları gerekiyor.
Aksi takdirde “her şey dahil tatil” paketlerinin sona ermesi yerine “korona
dahil tatil” gibi bir görüntüyle karşı karşıya kalınabilir. Ve böylesi bir algı
oluşursa eğer, ileride sadece Antalya turizmine değil, ülke turizmine de zarar
verir. Yani Rus turistler dahil, tüm misafirlerimizi tatil kampında
ağırlayalım, karantina kampında değil... “Sağlık turizmi gelişsin” derken,
“salgın turizmi” peydah olmasın.
Ve son bir not: Lütfen turizm sektörü temsilcileri bu konuda
çok bilinçli hareket etsin. Belli oranda koronavirüs vakasına rastlanmasından
çok, bu süreci nasıl yönettiğiniz daha önemlidir. Ve bu alanda güven
oluşturacak ilk hareket, şeffaf davranmaktır. İnsanları en çok bilinmezlik
korkutur. Korkunun kaynağı şüphedir çünkü...(Mehmet Kara/Dünya)
